25 Ekim 2010

Brezilya-Santos


28 günlük uzun bir seferin ardından Brezilya’nın Santos şehrine vardık. Gemimiz bir süre demirde bekledikten sonra limana yanaştı. Limana yaklaşırken büyük ve güzel binalar sıralanmış, büyük bir şehre vardığımızı işaret ediyordu.

Kısa bir süre için de olsa dün dışarıya çıkma imkanı bulduk. Limandan bir otobüse bindik ama elimizde sadece Amerikan Dolar’ı vardı. Bu yüzden şoförle anlaşmak biraz zor oldu. Nihayetinde biraz fazla para alarak bizi otobüse bindirdi. Otobüsün kapı geçişindeki garip turnike, güvensiz bir mekanda olduğumuz izlenimi verdi ama sonrasında öyle olmadığını görecektik.

20 Ekim 2010

Turkuaz O...


Bir süre bilet fiyatlarını protesto edip gitmediğimiz Turkuazoo ile sonunda tanıştık. Bir alışveriş merkezi içerisinde kurulan ilk akvaryummuş ve gerçekten görülmeye değer. Üstelik bir kaç kez. 

Babası tutkuyla dalmayı seven, her yıl aşkla tekneye koşan bir mavi yolcu olan ben, ironik olarak balıklardan korkarken, üç yanım balıklarla çevrili tünelden, bir kez daha geçmek istediğime göre, evet kesinlikle tekrar tekrar gidilebilir. Genelin aksine çok serbest bir ortam, saatlerce gezebilir, istediğiniz kadar fotoğraf çekebilirsiniz. Burada durmayın, şuradan geçmeyin, ona dokunmayın gibi levhalar yok. Oldukça bakımlı ve temiz bir ortam. Girişte yeşil bir perdenin önünde şaşkın bir fotoğrafınızı çektirip, çıkarken şaşkınca baktığınız yere bir köpekbalığı eklenmiş olarak alabiliyorsunuz. Deniz canlılarına dair belgesellerin gösterildiği bir perde ve hediye ya da anı olarak saklayacağınız çeşitli ürünleri alabileceğiniz bir satış bölümü var.


 

12 Ekim 2010

Singapur

Singapur küçücük bir ülke. Modern mimarisi ve konumu nedeniyle ismi cismini geçmiş de bir ülke aynı zamanda. Buradan geçerek Uzakdoğu’ya yol alan gemiler, genelde yakıt ve kumanya ikmalini buradan yapıyorlar. Hatta bu civardan geçilecekse gemideki personel değişimi de vize ve koşullar nedeniyle bu bölgeden yapılmaya çalışılıyor. Bu yüzden Singapur kıyılarını sıkça görmüştüm ama bu ikmaller limana yanaşmadan seyir esnasında, açıkta yapıldığından ilk kez Singapur’a ayak basıyorum.


Kısa süre kalacağımız için fazla vakit yok, biz de garip bir saatte çıkmaya karar veriyoruz: 23:00’te… Yol üzerinde gökdelenler, şaşalı binalar görünmeye başlıyor. Her bina ayrı ayrı ışıklandırılmış, hepsi birbirinden güzel. Bir tarafta kocaman bir dönmedolap var. Diğer yandaysa tepesine kocaman bir gemi oturtulmuş gibi duran üç bölmeli bir gökdelen Singapur’un tanıtımlarında da kullanılan yapıları. Bu binanın tepesindeki kısmın kumarhane olarak kullanıldığını söylüyor taksicimiz. Yazık ki karanlık bir saatte geçiyor olduğumuz için bu şehri pek fotoğraflayamadık.

04 Ekim 2010

Benim Patlıcan Yemeğim

Yemeklerin hep aynı şekilde yapıldığını söyler anneler, soğanları küp küp doğrayıp yağda kavurur, üzerine salça ekleyerek biraz karıştırır, sebzeleri ve üzerini geçecek kadar suyu ekleyip pişiririz. Doğru mudur? evet, ama zamanla yaratıcılık ve damak zevki bu sistemi ele geçirmelidir. Benim parlıcan yemeğimde böyle oldu, yeni baharatlar, sebzeler, süreler. Daha çok beğenilmeye başladığına göre artık paylaşabilirim dedim.