14 Nisan 2011

Wiiliam Golding-Sineklerin Tanrısı

Bir Kitap, İki Film

Çoğu zaman, eşten dosttan, oradan buradan bulduğum kitapları toplar, okurum. Onları okurken bir yandan da okuma hayalini kurduğum ve merak ettiğim kitaplar birikir, onları not alırım. Yine birikti ve yine toplu kitap alımımı huşu içinde gerçekleştirdim. Ah ne büyük bir keyif!

İzlediklerimden Artakalanlar” yazımda; elimdeki kitapların yorumlarını da yazacağımı söylemiştim, yazık ki kısmet olmadı. Bu kısmet lafını bazen çok yersiz kullandığımı fark ediyorum. Kalan boş zamanlarımı okuduklarımdan notlar almak yerine boş boş doldurdum desek daha doğru olacak. Neyse ki bu aralar hem okumaya hem yazmaya bolca vakit ayırabilecek durumdayım. Aldığım kitapların üzerine bir de dostlardan ödünç aldığım kitaplar ekleyince okunacaklar listem hayli kabardı. Ne kadar zamanda okuyabileceğim bakalım? Bunların içinden çok merak ettiklerimden biri olan; Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar William Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabıyla başlamak istedim. Ne de olsa kitabın ardından izlenecek iki film beni bekliyordu.
Tahminimin aksine bu kitap gayet basit ve akıcı bir dille yazılmış. Nedense ben bir mekanda geçen olayları okumaktan çok içsel bir hikaye anlatımıyla karşılaşacağımı ummuştum. Hem not almış oluşumdan hem de içinde "tanrı" filan gibi laflar geçmesinden olsa gerek...

08 Nisan 2011

İskender Pala-Şah ve Sultan

İskender Pala’dan tarihi zevkle okuduğum bir kitap daha. Bahsettiğim zevk, kitapta anlatılan tarihi gerçeklerin içeriğinden değil, kitabın yazımından, akışından, yazarın dilinden aldığım tadı niteliyor. Yaşanılanlarsa oldukça acı…


Sekiz yaşındaki Kamber Can’ın ağzından dökülüyor ilk satırlar. Dedesi bildiği Babaydar’la muhabbetleri ile başlar hikaye. Ayrılık vakti geldiğinde Babaydar, Kamber Can’a “her yerde sevgiyi aramasını” öğütler. Aniden gelen ayrılıkları Kamber Can’ı ve bizi Şah’ın yakınlarına götürecektir. Yani Safevi Devletinin kurucusu olan Şah İsmail’e. Bu arada Şah İsmail Sünnilerden ayrılmak ve farklı görünmek için kendi tarafındaki halka “kızıl serpuş” bağlamaları emrini verir. Böylece onlara “Kızılbaş” denmeye başlar.