08 Şubat 2019

Fersuden Sahaf


Bugün bir sahafla tanıştım. Bir sahafla tanışmak ne de güzeldir. Bazı mekanlar, insanlar vardır ki onlarla ilk temasınız diğerlerinden farklı olur. Nesi farklı diye sorulmaz. Sizin ayarlarınızda uçuşan frekans her ne ise ayar gerektirmeden aynı dilde yayın yapıverir şaşar kalırsınız. Bu sahafın kapısından girdiğimde böyle bir duyguya kapıldım.

Bugün olduğu gibi şehri keşfederken karşılaştıklarımı “yazarak kaydetme” seremonimi daha sık yapmalıyım. Hatta hep yapmalıyım. Böylece geleceğe kendim için düştüğüm bu notlara, çok sonra, unuttuğum adımlarım olarak göz gezdirebilirim. Tıpkı dün akşam yaptığım gibi. Aslında bugün tanıştığım bir sahaftan bahsedecektim ama yazmak beni yine başka yerlere götürdü. Öyleyse yazdığım günlerin keyifli şevkine nasıl kapıldığımı da anlatayım.

Pek romantik olmayan bu hikaye Google Plus uygulamasının mailime yolladığı bir mesaj ile başladı. Yakın zamanda bu uygulamanın benim için kapanacağını üzülerek bildirmişler. Bir de üzerine, o kapanışı yaptıktan sonra bazı blog yorumlarının da kaybolacağını eklemişler. Blogda yazılan yorumlara şöyle bir bakıp çıkayım dedim, çıkamadım. Gülümsedim, hatırladım ve tekrar mutlu oldum. Derken hepsini kendim için kaydetmek istedim. Uyku saatim geldi geçti, fakat ben bu kayıtları bitiremedim. Uzun zaman yazmamanın ardından, pek de okum çekimi olmayan bu yazıyı bu kadar uzatmak beni ayrı bir neşelendirdi nedense.

Nihayetinde ne güzel günlerdi şu “sürekli yazdığım günler” dedim. “şöyle oturup da bugün tanıştığım sahafı ballandırarak anlatmasam mı?” diye düşündüm. O güzel günlerin çağrısıyla, bugün şehrimin bilmediğim bir sahafını tanıtmak üzere tüm o kelimelerle beraber burada toplanmamızın öncesi işte böyleydi.

Daha öncesinde ise; günlerden bir gün Nadir Kitap sitesinde bir kitap arıyordum. Derken aradığım kitabın İzmir’de ulaşabileceğim mesafede bir sahafta olduğunu gördüm. Bu sahafın acaba bir adresi ve tarifi var mıdır diye bakarken şöyle bir blog yazısına rastladım: “montaignekafası” Kendisine bu yazısı için teşekkür ederim. Bir blog nelere kadir. Bu yorum üzerine üşenmedik kalktık gittik.


İzmir’in daha önce hiç geçmediğimiz Agora arkasındaki ara sokaklarında yürürken doğru yere gittiğimizden emin değildik doğrusu. Ardından o küçücük sahaf penceresini gördük. Tam da yemek saatine denk getirmişiz, içeride kimsecikler yoktu. Sokaktan geçen bir mahalleli “yakında geleceklerini, belki bir yere kadar gitmiş olabileceklerini söyledi” sağolsun, yardım eden insan başımız üstüne. Bunun üstüne camekana yapıştırılmış kartta yazan telefon numarasını çevirdik (lakin eskiden öyle yapardık), biraz bekledik ve kapılar bize açıldı.

Eski ahşap binanın o güzel oymalı kapısından geçince dışarıda gördüğümüzün aksine kocaman bir alan karşıladı bizi. Bizimle ilgilenen beyefendi oldukça kibar ve ilgiliydi. Aradığı kitabı, pek çok karışık sahafın aksine, yeni yerleştirmiş gibi buluverdi. Biraz dolaşıp çıktık ama bir yanım, adım attıkça çıtırdayan o ahşap binada ve o güzel sahafta kaldı. Linkte sahafın adresini görebilirsiniz, sanmayınız ki o fotoğraf bir yerlerden alıntı:

Fersuden Sahhaf Adres için tıklayınız

Eminim pek çoğunuz ikinci el kitaplar için nereye bakacağını biliyordur ama yine de bilmeyenler için hatırlatalım. Nadir Kitap sitesinde aradığınız kitabın, sahafınızda olup olmadığına bakarak bu tip sahaf ziyaretleri yapabilirsiniz.
Mutlu okumalar…

Ebru