Tadı Damağımızda Kalan Como Gölü
Ne kadar geç kaldı değil mi ikinci yazı…
Gezi yazıları ne kadar erken yazılırsa o kadar iyi oysa tüm anılar ve bilgiler
daha tazeyken. Bir sonraki yolculuğumuzda not almak yerine yazımı orada
yazmalıyım diye düşünüyorum.
Bern’de geçen güzel günümüzün sabahı erkenden yola koyulup, bir benzincide çimenlere yayılarak, kahvaltımızı yaptıktan sonra düştük yola. Benzinci dediğime bakmayın fırından yeni çıkmış çörekler, kruvasanlar, çeşit çeşit kahveler her şey nefisti. Lugano gölü kenarında kısacık bir mola verip, yemyeşil dağlarla çevrili yolun güzeliğiyle, dünyanın en uzun tüneli, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen Gothard’ı gibi geçip sınıra vardık. Gothard öncesi bolca ışık olduğundan, kısa bir trafik sıkışıklığı yaşanıyor.
Ve hep görmek istediğim, şimdi tekrar tekrar gitmek istediğim, lezzeti, doğası, tarihi ve büyüsüyle İtalya’ya ulaştık. İlk durağımız sınıra oldukça yakın olan Como Gölü ve çevresi… Sınırı geçer geçmez, yollar ve trafik değişti, korna sesleri hoş geldiniz dediler bize. Gölü’un sol ucunda yer alan Como şehrinin içinden geçip, airbnb’den bulduğumuz, Barbara’nın Lezzeno’daki evine doğru yola koyulduk. Airbnb hakkında ayrıca yazacağım, biz gerçekten misafir olduğumuz evlerden ve ev sahiplerimizden çok memnun kaldık. Como Gölü kısa duraklarımız arasındaydı, daha sonra yapmayı planladığımız uzun yolcuklar için keşiflerimizden biri. Fakat düşündüğümüzden de kısa sürdü ve bunun en büyük nedeni trafik. Gölün etrafında ki yol çok virajlı ve dar. Eğer çok cesur değilseniz bu yola kendi arabanızla girmeyin toplu taşıma araçlarını kullanın derim, hatta mümkünse deniz yolunu. Virajları çok keskin, arabalar karşıdan hızla geliyorlar, trafik ışıkları ya da işaretleri yok. Gitmeden önce burada araç kullanmanın zor olduğuna dair not almış olsam da, beklediğimizden daha kötüydü, arabamız da büyük olunca yol boyunca stresten etrafa bakamadık.
Barbara iş seyahatinde olduğundan
anahtarımızı kapının üzerine bırakmış, yazışmalarımızda buranın çok güvenli
olduğundan bahsetmişti. Gerçekten de iç içe olan evlerin birçoğunun kapısı,
camı açık duruyor. Herkes huzurlu ve sevecen gözüküyor. Barbara bize, kahvaltı
için kek, meyve ve kahve. İçinde otobüs durağının, evin ve bilet alacağımız
restoranın yerinin ayrıntılı çizimler ve fotoğraflarla gösterildiği ve otobüs
saatlerinin olduğu bir dosya bırakmıştı. Bir de eşinin yaptığı ev yapımı
biralardan.
Eşyalarımızı odalarımıza bırakıp, Barbara’nın
yol tariflerinden faydalanarak, bilet alacağımız restoranı ve durağı kolayca
bulduk. İki yanında evlerin olduğu daracık çift yönlü yolda yürürken bile biraz
korkmadık değil. Çok geçmeden otobüsümüz geldi bu arada Bellegio için hangi yönden
bineceğimizi sorduğumuz İtalya’nın “haa Bellegggioooo!” deyişi aklıma
geldiğinde şimdi bile gülümsüyorum. O kadar keyifliler ki bence bu keyif
dillerine ve özellikle ikinci dilleri olduğunu düşündüğüm el kol hareketlerine
yansımış.
Bellegio, çok güzel, dingin ve romantik
bir yer. Sahil boyunca karşı kıyıların manzarasına ve restoranların menülerine
bakarak ilerledik. İtalya’da daha sonra birkaç kez yaşayacağımız yemek saati
kavramını ilk kez burada öğrendik. Restoranların yemek verme saatleri var ve
bundan on dakika önce gitseniz bile beklemek zorundasınız. Sonunda sahil
kenarındakilerin daha aperatif yiyecekler için olduğunu düşünüp, denize biraz
daha uzak ama görebileceğimiz mesafede Bellegio Pizzeria isimli restorana
oturduk. Bir salata, bir pizza, bir spagetti ve bir balık yiyerek menünün
çoğunu denedik sanırım. Yemekleri beğendik ama henüz Toskana’da hiç yemek
yememiştik
Yemeğimizin ardından Bellegio’nun sokaklarında
hayran hayran dolaşıp, bol bol fotoğraf çektik. Daha sonra birde Arezzo’da
rastladığımız içinde otomatlar olan Open 24 isimli marketten içeceklerimizi
alıp, güneş batarken kıyıları izledik sahilde. Bu marketleri çok sevdik, 24
saat açıklar, fiyatları çok uygun ve şampuan, pil gibi ihtiyaç duyulacak birçok
şey var içlerinde. Otomatlardan istediğimizi rahatça seçip alıyor, isterseniz
kablosuz internetinden faydalana biliyorsunuz.
Ardından yine otobüsle döndük evimize, şoförleri
alışmışlar tabi yola. Keskin virajlarda kornaya basarak karşıdan gelen aracı
uyarıyor ve çok hızlı gidiyorlardı. Güzel bir duş ve balkon sefasının ardından,
ertesi gün nasıl döneceğimize düşünerek uykuya daldık. Sabah toparlanıp, evin
bahçesine indik, gerçekten güzel bir bahçe ve buradaki birçok ev gibi manzarası
harika. Dönüş yolunda yine biraz zorlandık ama en azından İsviçre’nin aşırı
düzenli yollarından ve trafiğinden sonra ilk seferki gibi beklenmedik değildi.
Como Gölü gerçekten çok çok güzel ve
büyüleyici bir yer. Yapılar, renkler, sokaklar, saksılar.
Benim tekrar gidilecek listemde ikinci
sırada ama yakınlarına yolumuz düşerse mutlaka uğramak, vapur turu yapmak ve
şahane villalarını gezmek isterim.
Son olarak gitmeden önce hazırladığım rehberinden
birkaç bilgi;
Como gölü feribot turları
http://www.navigazionelaghi.it/
Tekneler yavaş ve hızlı olarak ikiye
ayrılıyor.
Küçük şişelerdeki mayhoş ve taze aromalı
yağlarıyla ünlü.
En sevilen kasabalar Bellagio ve
Varenna...
Como'da gezilecek yerler, Volta Meydanı,
Villa d’Este, Duomo, Savaş Anıtı (Monumento ai Caduti), Voltiano Tapınağı
(Tempio Voltiano). Ayrıca Como'dan fenikülerle 720 metre yükseklikteki Brunate
köyüne çıkılabiliyor.
Özellikle bahçeleri bol bol övülmüş
villar, Villa Melzi, Villa Serbelloni, Lenno - Villa Balbienello (Star Wars:
Episode II Attack of the Clones (2002) filminin bazı sahneleri burada
çekilmiş), Tremezzo - Carlotta Villası.
Verona’da görüşmek üzere….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder