Cuma, gece, yağmur yağdı
Üç kişiydik, boynumuz bükük
Eski dostlar, bahçemiz büyük
Cuma, gece, yağmur yağdı
Akrep yelkovan üst üste
Durdu zaman ikiyi on geçe
Olanlardan, gitarlardan
Konuştuk durmadan kadınlardan
R majörden,
Doğru soruyu bulmaktan
Evrenlerden, atomlardan,
Konya’dan Hindistan’dan
Ölmeden ölenlerden
Konuştuk durmadan rütbelerden
Cevaplardan,
Doğru soruyu bulmaktan
Bin ışık yılı uzakta İstanbul’dan…
Bu gece Kesmeşeker gecemdeyim. Eskiden sıklıkla dinlediğim albümleri yad ettiğim oluyor. Bir anda “şunu dinlemeliyim” hissiyle geliveriyor o istek, dinliyorum… “İçimde içimdekiler Vardı” albümüne takılmışken yukarıda sözlerini yazdığım şarkının adı; “Konya’dan Hindistan’dan.”
Birkaç gündür elimde Mevlana’yı anlatan bir kitap var ve Hindistan’a doğru gidiyorum. Üstelik içimde gerçekten “içimdekiler” olduğunu hissediyorum. Bazen kafamı karıştırıyor, bazen sorguluyor, bazen uyuyorlar ama hep soruyorlar. Buldukça daha çok soruyorlar. Bazen de “doğru soruyu bulmaya “ çalışıyorlar. Hindistan’dan bahsetmezken Hindistan’a gidiyorum ve “bin ışık yılı uzakta”yım İstanbul’dan. Öyle bir Cuma gecesi arkadaşlarla toplanmak hem de “evrenden, ölmeden, Konya’dan ve doğru soruyu bulmaktan” bahsedebileceğim arkadaşlarla sabaha kadar zamanı durdurmak nasıl bir keyiftir. Böyle bir şeyi özlemek ne demek, bir ışık yılı uzaktan daha iyi hissediliyor. Şikayetçi değilim halimden ama böyle geceleri özlüyor bir tarafım. Hayat akıp gittikçe değişen koşullara yeniliyor dostluklar. Dostluklar yenilmezse koşullar mahal vermiyor böyle zamansızlıklara. Sonra çocuklar, yemekler, toz, toprak alıyor muhabbetlerin yerini. Sorular cevaplanmadan, insanlar eskiyor.