28 Temmuz 2011

Erdal Demirkıran-Adam Dediğin Benim Gibi Olur

“Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım” kitabıyla tanıdık bu yazarı. Aslında pek çoğumuza bu isim biraz garip geldi. Kimimizde merak uyandırırken, kimimiz megaloman bir cümle gibi algıladık kitabın ismini. Önyargılarımızın peşinden giderek aslında Demirkıran’ın tam da bu tavrımıza dikkat çekiyor olduğunun farkına varmadık belki.


İlk kitabını uzun zaman önce okumuştum. Yazarın esprili yazım tarzını, içeriği, konulara bakışını da sevmiştim. Şimdi de elimdeki kitabının adı “Adam Dediğin Benim Gibi Olur.” Ne yalan söyleyeyim, başlangıçta aklım, kitabın adındaki geleneksel tavrımıza yerleşmiş olan adamlı madamlı kelimelerine takıldı. Kitabı okuduktan sonra yazarın hiç o taraklarda bezi olmadığı çok açık ve net fark ediliyor zaten. Tersine, tam da sürü psikolojisinden, unutulmuş değerlerden bahseden bu kitap için dikkat çekici bir isim olmuş. Kitap, her biri başlıklar ile açıklanıp örneklendirilmiş ve anlatımın sonunda “adam olmanın” daha doğrusu “doğru insan olmanın” tanımlarını özetleyen, tablo içine alınmış kısa notlardan oluşuyor. Aslında Demirkıran’ın kitaplarının türüne “kişisel gelişim” demek doğru olur ama aklınıza “karşınızdakini etkilemenin on yolu”, “doğru insanı bulmak” gibi akıl vermeye çalışan nispeten basit kitaplar gelmesin. Demirkıran bence insan olarak bilinçli ve verimli bir hayat sürmeyi doğal bir davranış olarak benimseyen ve insanların da gerçek potansiyellerini fark ederek kendilerince en iyi hayatı yaşamalarını belirten, olması gerektiği gibi bir insan profili çiziyor.

24 Temmuz 2011

Fedailerin Kalesi Alamut

Wladimir Bartol

1092 yılında Buhara’dan yola çıkmış bir kervana köle olarak satılan güzel bir kızla başlıyor hikaye. Kızın adı Halime. Halime’nin gördüklerine tanık oluyor getirildiği mekanı ve bu yerde yaşayan birbirinden güzel genç kızları onunla birlikte tanıyoruz. Eski sahibi onu sattıktan sonra yolculuk boyunca yaşadığı ölüm korkusunun yerini, şimdi, geldiği güzel ortamda mükafatlandırılma duygusu alıyor.

Diğer yandan aynı kervanın gitmek istediği yere doğru yola çıkan İbni Tahir ile tanışıyoruz. İbni Tahir’in büyükbabası bir zamanlar küçük bir İsmaili tarikatı kurmuştur. Bu tarikat bir yandan şehit Ali’nin taraftarlığını yaparken bir yandan da gizlice Selçuklu boyunduruğuna karşı faaliyette bulunmaktadır. Bu faaliyet fark edilince dönemin baş veziri tarafından tarikatın kurucusu idam edilir. İbni Tahir büyükbabasının öcünü almak üzere eğitilip büyütülür. Ardından bu emelini gerçekleştirmek üzere İsmaili öğretisiyle ilgili her şeyin toplandığı Alamut Kalesi’ne doğru yol alır. Orada seçilmiş bir öğrenci grubu evren bilimlerinden felsefeye, kılıç tutmasından bedensel iradeye kadar çeşitli eğitimleri İsmaili öğretisi içinde almaktadır. İbni Tahir kaleye ulaşır ulaşmaz büyük dailerin verdikleri bu eğitimlere katılan bir öğrenci olacak ve kendini kanıtlayacaktır. 

20 Temmuz 2011

Can Eryümlü- Elif! Elif!

Acaba hepimiz aynı zaman diliminde daha doğrusu şu “an”da mı yaşıyoruz? Yoksa her birimiz aklımızda ayrı ayrı zamanları dolaştırıp aynı zamanın yolculuğunu sadece bedenen mi paylaşıyoruz? Kimimiz dünü düşünüyor, kimimiz yarına kurmuş kendini. Çocukluğumuza, kaçırdıklarımıza, erişemediklerimize ya da erişmek istediklerimize çevirmişiz yüzümüzü. Belki okuduğumuz kitapta aklımız, belki de on dakika sonra başlayacak diziyi düşünüyoruz beyin kıvrımlarımızda.

Bunları söylerken, “an”ı yaşayalım, “hayat çok kısa” demek değil niyetim. Zaman kavramını algılayan, inançları ve hissettikleriyle kendini her an bir başka şey yapabilme, bir başkası olabilme yeteneğine sahip yaratıklarız. Hissettiklerimizce, bildiklerimiz kadar yaşıyor ve hayatımız üzerinde kontrol sahibi olabiliyoruz. Kendimizi çok küçük ya da çok büyük hissedebilme yetisi verilmiş bize. Acaba insan olmanın sınırlarının ne kadarının farkındayız? Aslında hangi zamanın insanlarıyız?

16 Temmuz 2011

G.Afrika Cumhuriyeti ve Safari



Bu, Afrika’ya ilk ayak basışım. Gelmeden önce nasıl bir şeyle karşılaşacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Çünkü benim bildiğim Afrika, pek çok yönden fakir, pek gelişmemiş bir bölgeydi. Oysaki bu ülke düşündüğüm Afrika’ya hiç benzemiyor.

Richards Bay oldukça gelişmiş olduğunu her halinden belli eden bir şehir. Bu şehir çok büyük değil, merkez olarak gezdiğimiz yer alışveriş merkezini oluşturan binalardan ibaret. Bu haliyle Amerika’ya çok benziyor. Amerika’da evler arasında yer alan marketlerin mimari ve tip olarak da aynısı. Burası için anlatılacak pek bir şey yok. Alışık olduğumuz bir manzara. Fiyatlar biraz yüksek.

Burada yürürken siyah insanlar kadar sarışın insana rastlıyoruz. O yüzden kendimizi çok ayrıksı hissetmiyoruz. Sanki turist dolu bir bölgedeyiz ama Afrika asıllı olmayan bu insanlar burada yaşıyorlar. Çok değil yirmi-otuz yıl önce Afrika’nın asıl sahipleri siyahi insanlar sokakta beyaz tenli birini görünce kenara çekilip, selam durmak zordaymışlar. Bir grup siyahiyi başlarında üniformalı bir beyaz elinde kırbacıyla yönetmekteymiş. Çok yazık. Neyse ki şuanda böyle bir durum yok. En azından herkes eşit gibi görünüyor. Aşağıdaki fotoğraflar gezdiğimiz market alanına ait:

03 Temmuz 2011

Hindistan-Tutucorin

Yeniden Hindistan’dayız, bu sefer farklı bir bölgede. Çıkıp gezmeden önce neyle karşılaşacağımı bilemediğim bir memleket burası. Az çok alışmışlığım var elbet ama her seferinde “Acaba dışarıda bakkal var mıdır?” diye düşündürtür insanı. Varmış, varmış… çıktık gördük. Büyük bir şehir değil ama çok da küçük sayılmaz. Bulunduğumuz limandan taksi ile yirmi dakika sonra merkeze ulaştık.

Taksici bizi oranın en büyük alış-veriş merkezi sayılan bir plazaya götürdü. İlk iki katındaki mağazaları gördük önce; tek tük serpiştirilmişlerdi. Beklentimiz düşük olunca burası bize çok büyük ve gezilesi göründü. Üstelik bu binanın yerlerini paspaslayan bir teyze bile vardı. Bunu şaşılası bir durum gibi anlatıyorum çünkü Hindistan’a en uzak eylemlerden biri; temizlik. İnsanlar genelde çıplak ayakla gezer sokaklarda ama burada bir kısmında terlikler gördük.
Bizi getiren taksici sevimli ve kibar bir adamdı. Gezimiz süresince genelde yanımızdaydı. Burada diğer yerlerde gördüğümüz dilenci çocuklara rastlamadık. İnsanlar sıcakkanlıydılar.

Hindistan’ın farklı yerlerinde de olsa bizi karşılayan manzara genelde aynı şeyleri içerdiği için fazla detaya girmeyeceğim. O yüzden bu yazı genelde fotoğraf paylaşımlarımdan oluşacak. Neyse ki fotoğrafların ardındaki kokuları duymayacaksınız.