Acaba hepimiz aynı zaman diliminde daha doğrusu şu “an”da mı yaşıyoruz? Yoksa her birimiz aklımızda ayrı ayrı zamanları dolaştırıp aynı zamanın yolculuğunu sadece bedenen mi paylaşıyoruz? Kimimiz dünü düşünüyor, kimimiz yarına kurmuş kendini. Çocukluğumuza, kaçırdıklarımıza, erişemediklerimize ya da erişmek istediklerimize çevirmişiz yüzümüzü. Belki okuduğumuz kitapta aklımız, belki de on dakika sonra başlayacak diziyi düşünüyoruz beyin kıvrımlarımızda.
Bunları söylerken, “an”ı yaşayalım, “hayat çok kısa” demek değil niyetim. Zaman kavramını algılayan, inançları ve hissettikleriyle kendini her an bir başka şey yapabilme, bir başkası olabilme yeteneğine sahip yaratıklarız. Hissettiklerimizce, bildiklerimiz kadar yaşıyor ve hayatımız üzerinde kontrol sahibi olabiliyoruz. Kendimizi çok küçük ya da çok büyük hissedebilme yetisi verilmiş bize. Acaba insan olmanın sınırlarının ne kadarının farkındayız? Aslında hangi zamanın insanlarıyız?
İnternette gezinirken keşfettiğim, konusu ve kalınlığıyla gözümü doyuran bu kitap bana bu yazdıklarımı tekrar düşündürdü. Böyle düşünürken ben de burada değilim aslında, benden öncekileri ve sonrakilere kafa yorup zamanın göreceliğini düşünüyorum haddim olmayarak. Bu kitapla beraber Can Eryümlü ismiyle ilk karşılaşışım. Kitapta İzmir’de yaşayan Engin ve Elif’in hayatlarının bir döneminde başlarına gelen fantastik diyebileceğimiz olaylar anlatılıyor. İlgi çekici tarafı ise günümüz İzmir’inde klasik bir evlilik hayatı olan çiftin mitolojiye kadar uzanan üst üste binmiş bir zaman diliminde yaşadıkları.
Hikayenin en başında iki yıldır evli olan çiftin Engin olanı bir sabah Afrodit’i gördüğü rüyasından uyandığında evinin ve hayatının eskisi gibi olmadığını, işin içinde bir tuhaflık olduğunu fark eder. Karısı evdedir fakat evin içinde eski bir görüntü yaşanmaktadır. Kendisini olayın içine dahil edemez çünkü evdekiler onu ne görüyor ne de duyuyorlardır.
Bir yanda Elif Harran’da bilge bir kadının evinde açar gözlerini. Onun karşılaştığı karakterler mitoloji, tarih ve de efsanevi kişilerden oluşacaktır. Elif ve Engin, bir süre sonra zamanın ötesinde bir yolculuğa çıktıklarını, aslında bu yolculuklarının kendi içlerine yapılan bir fiziki yolculuğa benzediğini fark ederler. İkisinin hikayesini farklı bölümlerde okurken onlar da birbirleriyle aynalardaki görüntülerinde karşılaşmaya başlarlar. Biz de bu arada insanoğlunun bilinen efsanelerini, inançlarını, geleneklerini dinleme fırsatı buluruz. Zaman içinde yapılan bu yolculuları önyargılarını bir kenara bırakmalarına olanak tanırken gerçeklik kavramını da sorgulamalarına neden olur.
Kitapta mitolojik aşklar, mekanlarıyla sunuluyor. Yazarın Anadolu destanlarını, mitoloji öykülerini bu denli iyi bilmesi ve kitapta bu kadar güzel eritmesi insanı etkiliyor. Bu hikayeleri kendi zamanımızda yaşayan karakterlerle beraber dinlemek o karakterlerin hislerini daha iyi anlamaya ve konuya daha çok ilgi duymamıza neden oluyor. Elif ve Engin’in akıbetlerini merak ederken anlatılan efsaneler içinde daha zevkli ve ilgi çekici oluyor kitap.
Pupa Yayınları
446 sayfa
Ebru
2 yorum:
Yazınnı okurken pür dikkat neler çıkacak diye merakla okudum ve bitirdim. Öncelikle yazından çok keyif aldığımı söylemek isterim.
Giriş kısmındaki gizem çok hoştu. Başarılı yazılarının devamını dilerim.
Ellerine sağlık.
Çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum.
Sanırım, kitabın güzelliğinden kaynaklı bir akıcılık oldu yazımda da.
Sevgiyle kalın...
Ebru
Yorum Gönder