Blogumuzu şöyle
mi yenilesek böyle mi güncellesek derken, Rekürsif Düşünce
blogunun vekili Mshn bizi kendimize getirdi. Liebster Blog Ödülü'nü
ben de bu vesileyle duymuş oldum, fakat bu şerefe nail olmak için
kurallara uyarak kendimle ilgili 11 gerçeği paylaşmalı ve takipçi
sayısı 200'den az olan 11 adet blog sahibine 11 soru sormalıyım.
Kuralı yazınca, okumaktan daha zor göründü gözüme.
Şöyle bir başlayalım bakalım
devamı nasıl gelecek? Gerçi kendimle ilgili 11 gerçek yazmak
oldukça düşündürücü.
- Kitap okumak benim için temel bir ihtiyaç gibi, onlarsız kendimi doymadan sofradan kalkmış gibi hissediyorum.
- Resim yapmak ya da yazı yazmaksa hayatı gerçekleştirmede en önemli araçlarım.
- Hayvan sevgim kedilerle başladı, sonra onları hayvan olarak görmediğimi anladım. Şöyle biraz tanıdık birileri gibi. Derken köpeklere, kuşlara geçti. Her şey kedilerle başladı evet.
- Müzik! Onsuz olmaz dediğim çok şey olduğunu hissediyorum yazdıkça, müzik de onlardan biri. Yollar müziksiz çok boş kalırdı, fakat rock olmalı, mümkünse kendi dilimde. İyi bir müzik, benim için ibadet etmek gibi.
- İstanbul'u seviyorum. Bir başka şehri seveceğime ihtimal vermezken İzmir'i de sevmeye başladım. Yine de İstanbul'un tüm olumsuzluklarına rağmen savunucusu olacak kadar seviyorum bu şehri.
- Sevgili olmadan, dostlar olmadan ne sanat ne edebiyat işe yarar diyorum. Dostların yeri her zaman ayrı.
- Bir tarafım hala yalnızlığı, geceyi, siyahı, üreterek olmayı, okumayı,izlemeyi, dinlemeyi ve düşünmeyi pek çok seviyor.
- Kahve olmadan, çikolata olmadan hayat geçmez diye düşünüyorum. Bazen başıma geleceğini bile bile büyük laflar ediyorum ama galiba o kadar korkmuyorum oluvermelerinden.
- Bir şeylere bağlı ya da bağımlı olmayı seven bir yapım var. Bağımlılıkları seviyorum sanırım, bir aşka, bir kitaba ya da herhangi bir şeye. Özgürlük ihlaliyle karıştırılmasın. Evrenin bağı gibi bir bağlılık bu.
- İçimde üretmekle, var olma düşünceleriyle ilgili sürekli bir dürtü olduğunu hissediyorum. Bu dürtü hiç durmamı istemiyor, insanlarla karşılaştırıldığında belki aşılması gereken bir problem belki de kullanılması gereken bir potansiyel, çok emin değilim.
- Pek de uzunmuş, bu maddeyi neyle ilişkilendireceğimi bilemiyorum. Mesela Ayn Rand'dan bahsetsem, Mevlana'dan, Kubrik'ten, Dali'den, delilerden dahilerden, kuantum ve ölmüş yıldızları hala oradaymış gibi görmenin bana çok garip geldiğinden ama bu bilgiyi ne yapacağımı bilmediğimden evimde yakamoz(plankton) beslemek istediğimden bahsetsem mesela.
Evet, buraya kadar zorlandığımı
söyleyebilirim. Sıra geldi Mshn'in sorularına verdiğim cevaplara:
- En sevdiğiniz sanat dalı nedir?
Daha
ilk soruda zorlandığımı hissettim, diğer soruları
düşünemiyorum. En sevdiğimin resim mi, edebiyat mı, sinema mı
yoksa müzik mi olduğuna karar veremedim birden. Aslında sanat ı
görünce resim diye ön sıralardan bağırmak istedim ama düşününce
onsuz yapabilecek olsam da edebiyat ve müzik olmadan da hayattan
hiçbir zevk alamayacağımı düşündüm. Hangisini daha çok
seviyorum acaba?
- Bir evde olmazsa olmaz diyeceğiniz eşya nedir?
Aslında
bu sorunun cevabı nasıl koşullarda yaşıyor olduğumla çok
alakalı. Mesela ev işlerini annem yapıyor olsaydı muhtemelen yazı
yazabileceğim bir masa(sehpa) ya da aynı sebeplerden bilgisayar
gibi entelektüel bir cevap olabilirdi fakat şu an bulaşık ve
çamaşır makinem olmadan yaşamak istemediğimi söyleyebilirim.
- Çikolata sever misiniz? Hayır diyorsanız inanmadığımı belirterek devam ediyorum; bitter mi yoksa ne?
Çikolata hayatın yapı taşlarından biri sanıyorum. Çikolatasız
uzun bir dönem düşünemem fakat bitteri de çikolata olarak
görmem, sütlü klasik çikolata hayranıyım.
- Bir enstrüman çalabiliyor musunuz? Çalabiliyorsanız hangisi? Çalamıyorsanız boşverin, ben de çalamıyorum. :)
Aslında
flüt çalabilirim. Bir seferinde arkadaşımın yan flütünü
denediğimi ve etrafımdakilerin bu aletten ses çıkaramadığı için
şaşırdıklarını hatırlıyorum. Sonraki dönemlerimin birinde yan flüt çalmak
istiyorum ama şu an bir o eksik diyebileceğim bir dönemde
hissediyorum. O yüzden ben de Sevgili'nin klavyesini tıngırdatıyorum
bazen. Resital vermiyorum tabi nota bilgisi olmadan kendimce kısacık
bölümler çalabiliyorum. O yüzden bu işi daha iyi bilen ve tam da bu yazıyı yazdığım şu
anda klavyesini tıngırdatan sevgiliye bırakıyorum.
- Misafirliğe gitmekten ya da size misafir gelmesinden hoşlanır mısınız?
Evet
bu soru da pek tehlikeli geldi. Aslında misafir kelimesi bana Kurban'ın bir şarkısını hatırlattı. Benim için soğuk bir kelimedir.
Kısaca pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim ama bunu söylerken
birlikte olmaktan keyif aldığım ve kendi seçtiğim arkadaşlarımı
misafir olarak görmediğimi de belirtmeliyim.
- Daha önce hayatta yapmam dediğiniz bir şeyi yaptığınız oldu mu?
Olmaz
mı, sıkça söylerim; insan kınadığını yaşamadan ölmezmiş.
Kınama anlamı dışında örneğin "ben hayatta evlenmem", "asla
İstanbulumun dışında yaşamam" şeklindeki sözlerim hala evrenin
bir köşesinde yankılanıyor olsa gerek. İstanbul dışında
neredeyse her yerde yaşama potansiyelim vardı son yıllarda. Yani
bir tek İstanbul'da yaşayamamaktayım. Fakat sıkıntı yok.
- Issız bir adaya düşseniz yanınıza kesinlikle almayacağınız tek şey ne olurdu?
Bu
soruyu çok düşündüm, çok şey olduğunu fark ettim ama aklıma
net bir şey gelmeyince Sevgili'ye sordum. O da "insan" dedi. Hala
gülüyorum, evet pek insancıl olmadığım söylenebilir.
- Hayatınız film olarak çekilecek olsa baş rolü kim oynasın istersiniz? Ünlü biri olmak zorunda değil, demek istediğim siz hariç tanıdığınız herhangi birisi; ama kim?
Monica
Bellucci olabilir ya da Penelope Cruz olsun, gerçi bu kadınların
saç rengi bile benimkine benzemiyor ama olsun, en azından
seyretmesi keyifli olur. Yalnız tebrik ediyorum kırk yıl düşünsem
böyle bir soru aklıma gelmeyeceği gibi tanıdıklarımı da kendi
yerime koymayı denedim ama koyamadım. Zekice tasarlanmış bir
soru.
- On yıl sonra tahminen bugünün ya da bugünlerin en çok neyini özleyeceksiniz?
Sanırım
yaşımı, yaşımın getirdiği enerji ve sağlığı bir de kendime
ayırabildiğim uzun zamanları özleyeceğim.
- Gördüğünüz, duyduğunuz ya da bir şekilde şahit olduğunuz ama ben bunu birine anlatacak olsam kimse inanmaz dediğiniz bir şey oldu mu?
Aslında
oldu, pek bir kilişe olacak, ama hala inanmayacaklarını
düşünüyorum.
- Pazartesi sabahı erken kalkacak olmak mı daha kötü, hafta sonunu bomboş geçirmiş olmak mı?
Pazartesi
sabahı erken kalkacak olmam kesinlikle daha kötü. Hafta sonunun boş
geçeceğine pek ihtimal vermediğimden de böyle düşünüyor
olabilirim. Yani boş geçmek, başkasına göre dışarıya
çıkamamak olabilecekken benim için bir film izlemek oldukça dolu
bir hafta sonuna işaret edebilir.
Uzun
uzun düşündüren sorularıyla blogumuza bu ödülü layık gören
Mshn'e teşekkür ediyorum. Öylesine sorulmuş olmadığını
hissettiğim ve soruları gerçekten sevdiğim için benim için çok
keyifli bir deneyim oldu. Şimdi de Liebster Blog Ödülü'nü
verdiğim blogları sıralayayım:
-
Bunlar da benim size sorularım:
- İlk ve son aldığınız albüm kimindir, nedir?
- İlk ve son aldığınız kitap nedir, yazarı kimdir?
- Yaşadığınız şehir hakkındaki fikirleriniz?
- Varolmayı nasıl tanımlarsınız?
- Blog tutmak sizin için ne ifade ediyor?
- En çok etkilendiğiniz kitap ve film?
- Sevdiğiniz bir kitap alıntısı var mı?
- Sevdiğiniz bir resim(tablo) var mı?
- Şu anda hangi dizileri takip ediyorsunuz, hangi kitabı beyaz perdeye aktarmak isterdiniz?
- Herhangi yeteneğiniz var mı, varsa bu yetenek sizce doğuştan mı yoksa bir çalışmanın ürünü mü?
- Sizce okuyan mı, gezen mi çok bilir? Hem gezip hem de üzerine okuduğumuz bir mekan var mı?
9 yorum:
MİM İÇİN TEŞEKKÜRLER.. biraz uzun sürebilir cevaplamam. ama mutlaka cevaplayacağım...
Ah biri sonunda beni de mimledi! Pek mesudum ama yazını dikkatli okuyunca önce mimleyecek onbir blogu bulmam gerektiğini anladım. Hemen bu listeyi tamamlayıp, sorularını cevaplayacağım.
Ben teşekkür ederim Emine Hanım, nasıl ve ne zaman isterseniz.
Gamlı Baykuş evet, sanırım zor kısımlarından biri de o. Umarım siz de keyif alırsınız. Şimdiden kolay gelsin.
Öncelikle yazı için çok teşekkür ediyorum, zaman ayırmak sıkıntılı olabilir diye düşünmüştüm açıkçası. :)
Kendinizle ilgili olanlardan 9 numara bana da çok yakın geldi, insan insana benziyor demek ki hakikaten.
Benim sorularımdan da 7'ye verdiğiniz cevaba çok güldüm; hiç beklemiyordum. :))
Son olarak da lütfen bitter çikolata sevenleri üzmeyelim, biz sevenleri için bitter çikolata savunması en güzel icatlardan birisidir zira. :)
Çok içten ve güzel cevaplar! Ama ben "bitter"e takıldım bir kere:) demek öyle hımmm... :)
Sevgili Mshn,
Sizin soru ve cevaplarınız da bana aynı şeyi düşündürmüştü "insan insan benziyor" gerçekten. Okurken de yazarken de çok keyif aldım bu yüzden.
Bitter çikolata ile ilgili sorunuza aslında bitter sevdiğinizi anladığım için sert bir cevap vermemeye çalışmıştım ama "Allahım ben ne yaptım" dedim. Sibel'in de yorumunu görünce baltayı taşa vurmuş olduğumu görüyorum.
Olsun, onlara da saygı duymak gerek. Acaba sütlülerini ayıkladığım bir kutu çikolatamı versem kendimi affettirebilir miyim?
:) Estağfurullah, affettirmelik bir şey yok. Ama tabii tutumunuzda net olmanız güzel. Bitter çikolatayı herkes sevmesin ki öyle hemen tükenecek bir şey olmasın. :))
Ben de çok teşekkür ederim:) Biz bu aralar tatlı bir bekleyiş içindeyiz:), bu yüzden sitemle pek ilgilenemiyorum. ama ilk fırsatta cevaplamaya çalışacağım. sevgiler...
İlk mim'imi sizden almıştım ayağınız uğurlu geldi ve şimdi bende sizi mimliyorum :) Dilerseniz sorularıma göz atabilirsiniz.
http://www.kitapsohbetcisi.com/2013/02/liebster-blog-odulu.html
Yorum Gönder