Evde okumamı bekleyen az kitap varmış gibi yakınlarda bir kütüphane olduğunu öğrenince dayanamayıp
kitaplara bakmaya gittim. Hüsnü Arkan'ın kitabını görünce yine dayanamayıp alıverdim. Aslında henüz kitabı bitirmiş değilim ama hemen yazmak istedim. Kitabı okuması o kadar keyifli ki sonunu hiç merak etmiyorum.
Uzun zamandır bir kitap okurken böyle hislere kapılmamıştım. Eğer kitabı ödünç almamış olsam bitirmeyecek, her hafta bir bölüm okuyup bitmemesi için elimde dolaştıracağım. Bu nedenle emanet olması isabet olmuş. Her zamanki gibi kitabın içeriğini pek anlatmayacağım, fakat bir fikriniz olsun diye şöyle bir üzerinden geçeyim. 60'lı yıllar ve bugün sayılabilecek bir dönem arasında gidip geliyor anlatım. Geldiğim yere kadar üç kişinin ağzından ve Mino'nun mektuplarından takip ediyoruz olanları. Ege'nin küçük bir kasabasında yaşayan Münevver (Mino) sanıyorum okuyunca herkesin çok seveceği bir karakter. Hikaye'nin Ege'de, İzmir'de geçiyor olması ve Mino'nun resim yapması, harika mektuplar yazması onu çok sevme nedenlerimden sadece birkaçı. Kitabı okurken bütün olaylar yaşanmış ve hepsi gerçek mektuplarmış gibime geliyor. Sanki Hüsnü Arkan onları alıp derlemiş. Daha önce Arkan'ın Menekşeler, Otlar ve Oburlar kitabını okumuştum, onu da sevmiştim ama bu çok başka.
Bu kitabı okurken resim yapmak istiyorum, hemen ardından oturup günlükler doldurma hevesim vuku buluyor. Güzel bir şarkı dinlemek, balkonuma çıkıp kuş seslerine kulak vermek istiyorum. Hatta benim için gariptir, kendimi doğaya adamak geliyor içimden. Hiçbirini yapamıyorum çünkü kitabı elimden bırakamıyorum. Ah, hep böyle kitaplar okumam gerek. Böyle kitaplar yazsa yazarlar, güzelliklere sevk eden, insanın içine sebepsiz mutluluklar salan. Fakat sanılmasın ki çok mutlu bir hikaye anlatılıyor kitapta. Hiç değil, tersine darbe döneminde, alınan canlar, arda kalan insanlar var ama içime saldığı duygular; tuhaf bir şekilde çok güzeller. Özellikle Mino'nun ağzında yazılan satırlar tekrar tekrar okunacak kadar güzel.
"Siz benim gulyabanim olur musunuz? Beraber tahta elişleri yapar, boyar, satar, geçiniriz. Herkes sizden korkar. Ben, "bakın öyle değil" derim, "bakın öyle değil... O benim dağ arkadaşım, yedi cücem, karabasanım...Karakalemim"
Bu kitabı henüz satın almadım ama kitabın içinde Hüsnü Arkan'ın 5 Mayıs isimli bir şarkısının olduğu cd yer almaktaymış. Ona sahip olmak için bir neden daha!
kitaplara bakmaya gittim. Hüsnü Arkan'ın kitabını görünce yine dayanamayıp alıverdim. Aslında henüz kitabı bitirmiş değilim ama hemen yazmak istedim. Kitabı okuması o kadar keyifli ki sonunu hiç merak etmiyorum.
Uzun zamandır bir kitap okurken böyle hislere kapılmamıştım. Eğer kitabı ödünç almamış olsam bitirmeyecek, her hafta bir bölüm okuyup bitmemesi için elimde dolaştıracağım. Bu nedenle emanet olması isabet olmuş. Her zamanki gibi kitabın içeriğini pek anlatmayacağım, fakat bir fikriniz olsun diye şöyle bir üzerinden geçeyim. 60'lı yıllar ve bugün sayılabilecek bir dönem arasında gidip geliyor anlatım. Geldiğim yere kadar üç kişinin ağzından ve Mino'nun mektuplarından takip ediyoruz olanları. Ege'nin küçük bir kasabasında yaşayan Münevver (Mino) sanıyorum okuyunca herkesin çok seveceği bir karakter. Hikaye'nin Ege'de, İzmir'de geçiyor olması ve Mino'nun resim yapması, harika mektuplar yazması onu çok sevme nedenlerimden sadece birkaçı. Kitabı okurken bütün olaylar yaşanmış ve hepsi gerçek mektuplarmış gibime geliyor. Sanki Hüsnü Arkan onları alıp derlemiş. Daha önce Arkan'ın Menekşeler, Otlar ve Oburlar kitabını okumuştum, onu da sevmiştim ama bu çok başka.
Bu kitabı okurken resim yapmak istiyorum, hemen ardından oturup günlükler doldurma hevesim vuku buluyor. Güzel bir şarkı dinlemek, balkonuma çıkıp kuş seslerine kulak vermek istiyorum. Hatta benim için gariptir, kendimi doğaya adamak geliyor içimden. Hiçbirini yapamıyorum çünkü kitabı elimden bırakamıyorum. Ah, hep böyle kitaplar okumam gerek. Böyle kitaplar yazsa yazarlar, güzelliklere sevk eden, insanın içine sebepsiz mutluluklar salan. Fakat sanılmasın ki çok mutlu bir hikaye anlatılıyor kitapta. Hiç değil, tersine darbe döneminde, alınan canlar, arda kalan insanlar var ama içime saldığı duygular; tuhaf bir şekilde çok güzeller. Özellikle Mino'nun ağzında yazılan satırlar tekrar tekrar okunacak kadar güzel.
"Siz benim gulyabanim olur musunuz? Beraber tahta elişleri yapar, boyar, satar, geçiniriz. Herkes sizden korkar. Ben, "bakın öyle değil" derim, "bakın öyle değil... O benim dağ arkadaşım, yedi cücem, karabasanım...Karakalemim"
Bu kitabı henüz satın almadım ama kitabın içinde Hüsnü Arkan'ın 5 Mayıs isimli bir şarkısının olduğu cd yer almaktaymış. Ona sahip olmak için bir neden daha!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder