18 Haziran 2010

Ispanya-Valensiya



Barselona’ya göre daha naif ve daha sakin olsa da, ilginç ve modern mimarisiyle, bir matador gibi selamlıyor sizi, İspanya’nın Valensiya’sı. Henüz inşaat halindeki yapılar bu halleriyle bile yeterince şaşaalılar. Mimari bir gözle inceleme yetimiz olmasa bile, binalara bakarken, bu yapıların özel bir mimari teknik kullanilarak tasarlanmadigini dusunduk. Gösterişli oluşlarının altında, yeterli maddi imkana sahip olmalarinin yattığını düşündük. Tabi bu sadece kendimizce yürüttüğümüz bir fikirden ibaret.


Limandan şehre ilk çıkışımızda akşamüzeriydi ve taksi çağırdık. Kısa bir mesafe için fahiş bir ücret ödedik çünkü taksiciler taksimetrelerini çağırıldıkları yerden itibaren çalıştırıyorlar ve iş euroya döküldüğünde TL’ye göre yüksek bir miktar çıkıyor ortaya. Bu gezintimizde sadece liman yakınlarındaki bir caddeyi dolaşabildik. Pek çok mekan erken saatte kapılarını kapatmıştı.


İspanya, Türkiye’ye göre çok daha düzenli, temiz ve güvenli. Valensiya’da yapıları izlemek ya da bir kilisenin duvarlarını incelemek bile keyifli. Tabi akşam saatlerinde kapanmış kiliselerin pencerelerinden bakıp içeride tek yönlü bir ışıkla çarmıhtaki İsa figürünün aydınlatıldığı alanı görmek o kadar da huzurlu bir şey değil. Dinler bu kadar ürkütücü olmamalı ve acıyla eşleştirilmemeli diye düşündüm. Ayrıca burada da dönercilerle ve Türklerle karşılaşmak olağan bir durum.


Valensiya’yı daha ayrıntılı dolaştığımız bir öğle vakti hava epey sıcaktı. Bu vakitlerinde dükkanlar genellikle kapalı. Birkaç saat boyunca sokaklarda az insana ve çok az sayıda açık dükkana rastlıyorsunuz. Elektronik, albüm, müzik aletleri, plak, fotoğraf makinesi vs. satan ikinci el dükkanları var. Bazı dükkanlarsa içlerinde tam olarak sattıkları ürünle ilgili ne mağazası olduğunun kararını veremeyeceğiniz, az malzemeli mağazalar var. Bu mağazalardan birinde çoğunluklar dekorasyon malzemeleri satılıyordu ve büyük dükkanda oldukça az şey vardı. İçerideki köpek biz dışarıdayken bize öyle masum baktı ki sırf köpeği görebilmek için içeriye girdik. Bu köpek …. Cinsi, çirkin ve kocaman kafasıyla devasa bir formda olsa da öylesine çekingen ve mahcuptu ki bizden korktuğu için yanımıza yaklaşamadı, çağırsak da biraz gelip dokunamadan uzaklaştı. Dükkan sahibi bayan da sadece kendisine rahatlıkla yaklaşabildiğini söyledi. Unutamayacağımız ve şimdiye kadar gördüğüm en çirkin, en sevimli köpekti. Bu tür mağazaların dışında da gezdiğimiz sokakta iki adımda bir Çin malları satan, içinde de Çinlilerin satış yaptığı dükkanlar vardı.


Sonrasinda cogunlugunu Santiago Calatrava Valls’in (Uluslararası üne sahip ödüllü Ispanyol mimar ve mühendis) yapmış olduğu binalari gorduk. Fotograflarini da ekledigim uzere sehrin gosteris nedeni bu binalar. Cok hos, hasmetli ve modern mimarinin guzel ornekleri olarak insaa edilmisler. Bu yapılardan biri büyük bir su parkına ait. Fiyatları da görüntüsü kadar gösterişli. Kişi başı 36£ olan bu yer büyük bir akvaryum. İki kişi için çok yüksek bir fiyat olduğundan ve çok da merak etmediğimizden girmeye gerek duymadık. Türkiye’ye döndüğümüzde de İstanbul Bayrampaşa’da Forumistanbul adında buna benzer bir akvaryum yapıldığını görecektik.


Gemiye adım attığım süre zarfında Avrupa’yı hiç merak etmediğimi fark ettim. Limanlardan her ayrılışlarımızda yazdığım uzun yazıların yerini, burada, birkaç ülkeden sonra tamamının tek bir sayfaya sığdığı yazılar aldı. Bu ülkeyi sevdim ama İspanya’da kısa bir sürede daha geniş alanlar gezme imkanımız olsaydı eminim daha da çok severdim. İspanya ya da Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde dolaşıyor olmak benim için İstanbul’da Beyoğlu, Kadıköy ya da İzmir’de dolaşmaktan çok büyük bir farkı yoktu. Bu ülkelerin topraklarında gezinmenin en kolay tarafı da liman kentlerinin geç saatlerde bile güvenli görünüyor olması ve insanların, Türkçe konuşmadığınız sürece bizi de kendilerinden sanmaları. Ispanya gercekten hos bir Avrupa ulkesi.


Valensiya Limanindan sehre yururken baska bir seferinde bizi Formula 1 Pisti hazirliklari karsiladi. Burada gezmek kisa sure sonra hizla gecen araclarin yollarina iz birakiyor olmak hos bir duyguydu. Karsilastigimiz yasli ve devasa govdeli bir agac; ciceklerle bezeli park ve bahceler bu sehre ayri bir guzellik katiyor.

Ebru
2009.05.24

Hiç yorum yok: