22 Mayıs 2011

Robert Gilmore-Kuarkların Büyücüsü



Bu kitabı Kuantum Fiziği hakkında biraz daha derin fikir sahibi olmak için almıştım. Tam olarak beklediğimi bulamadım. Beklentimden ziyade Evreni ve maddeyi meydana getiren yapı taşlarının dolayısıyla maddenin en küçük biriminin neye benzediğini ve işleyişini ele alıyor bu kitap.

Kitabın çocuk kahramanı Dorothy, Harikalar Diyarı’nın Alice’i gibi bir rol üstleniyor. Bir tren yolculuğu sırasında kendini başka bir dünyada buluyor ve eve gitmek için sorular sorduğu sırada atom, elektron, nötron, proton, kuark, foton gibi maddeyi meydana getiren birimleri ve onların işleyiş kurallarını görerek öğreniyor. Kitapta maddeyi oluşturup bir arada tutan birimler Kütle Cadısı, Elektrik Yükü Cadısı, Renk Cadısı ve Zayıf Cadı gibi karakterlere bürünerek görevlerini kendi ağızlarından anlatıyorlar. Biz de bu arada bilimin son bulgularından biri olan kuarkları anlamaya çalışıyoruz. Kitap her ne kadar çocuk kitabıymış gibi görünse de pek çok ergenin sıkılıp bırakma ihtimali olan bir kitap. Benim için okuması keyifliydi ama kitabın bir kısmını da tam olarak anlamış sayamadım kendimi.
Kitap anlatabileceği en iyi basit haliyle kurgulanmış, yani bir kısmını tam anlamamak kitaptan değil benden kaynaklanıyor.
Tavsiye kısmına gelince; sadece konuyu merak edenlerin okumasını önereceğim bir kitap. Lisede döneminde okunması çok daha faydalı olur gibi geldi bana. Gerçekten de bu konuda herhangi bir öğretici ya da kitaptan çok daha anlaşılır bir tarzı var. Altını çizdiğim bölümleri alıntılayacağım.

Kuantum fiziğinde olağanüstü olan şey olasılık dağılımının kendi başlarına kullanımı değil, fazları olan genliklerden türetilme biçimleridir.
…Kuantum durumunda her genliğin kendisine eşlik eden bir olasılık dağılımı vardır.

Yani gözlemlediğimiz şeyin sırf onu gözlemliyor olduğumuz için değişme durumu vardır. Bence bu çok ilginç bir ayrıntıydı.

…Herhangi bir şeyi fiziksel etkileşim olmadan gözlemlemenin hiçbir yolu yoktur. Bir şeye bakıyorsan ondan bir ışık fotonu geri yansımış olmalıdır…”
“…Her baktığında, mümkün seçeneklerden birini ya da diğerini gözlemleyeceksindir ve böyle bir gözlem yaptığında ise genlik değişecektir. Bu durum bir genliği yalnızca tek bir olası sonuca (gördüğün sonuca) izin vermesine neden olacaktır. Bu aşamada artık belirsizlik yoktur, çünkü göreceğini görmüşsündür.  Fakat zaman geçtikçe, sistemi izlemediğin ya da  onunla etkileşime girmediğin için genliğin genelde diğer olasılıkları da içine alacak şekilde sürekli olarak büyüdüğünü fark edeceksin.

Fizik kurallarının ya da evrende keşfettiğimiz bilimsel gerçeklerin kendi içsel ya da duygusal dediğimiz dünyamızı da etkilediğini düşünüyorum. Bu nedenle Kuantum Fiziğinden hareketle geliştirilen Kuantum Felsefesi düşüncelerimin karşılığına denk geliyor. Yukarıdaki alıntıda bir deneyin sadece onu gözlemleyerek onun oluş yöntemini ya da yönünü deştirebileceğimizden bahsediyor. Bu bana şöyle bir esin veriyor; demek ki ben bakış açımı değiştirerek olaylara hatta maddeye (böyle deyince çok uçuk bir fikir gibi görünüyor) yön verebilirim. Belki de sadece bakış açımla ki bu gözlemde evrendeki o olasılığı etkileyecek tüm gözleyenler için evrende olumlu sonuç doğuracaksa (buradaki olumlu, kurallara uygunluk niteliğinde) her şeyi değiştirebilmek elimde. Hani şu çok satan kitapların ya da kişisel gelişim adı altında umut aşılayan yazıların demeye çalıştıkları gibi. İşte burada da inanç devreye giriyor ya da bu inançtan kaynaklanan saf niyet. Kaderciliği bir kenara itmiş oluyoruz böylece. Yani bakış açımız, nasıl baktığımıza bağlı olarak karşılaştığımız olayların sonuçlarını etkiliyor. Bu konuyu öyle bir iki cümlede anlatamayacağımı anladığım için alıntılarıma deva edeyim. Dorothy de gerçeklik sisine girsin Gözlemci Korkuluk da ona şöyle desin:
…Plank sabitinin artık göz ardı edilemeyeceği şuanda bulunduğun ölçekte, böyle bir sis gerçekliktir. Her şeyin belirgin ve kesin olduğu normallik kavramı ise bir yanılsamadır. Bu yanılsama kendi dünyanın ayrıntılarını yeri kadar kesin biçimde görememenden kaynaklanmaktadır.”

Acaba bu paragraf, Mevlana gibi alimlerin ısrarla üzerinde durdukları ve rubailerinde yer verdikleri “bu alem bir yanılsamadır” cümlesiyle aynı şeyi mi söylüyor?

Son sayfalara doğru yıldızların dünyayı oluşturan atomların beşiği olduğunu öğreniyoruz. 

…şu ya da bu şekilde elementlerimizin çekirdek kabukları bir yıldızın içinde oluşur. Tabii ki bunlar yıldızların merkezindedir ama ölüm anlarında yıldızlar uzaya madde atarlar ve uzun bir süre sonra bu maddeler bizimki gibi bir gezegen oluşturmak için kullanılabilirler.
Bizler yıldız tozuyuz” denildiğinde kastedilen işte budur, ama bunun yerine belki de “sönmüş bir yıldız ateşinin külleriyiz demeliyiz.

Kitabın çevirisi de güzel olmalı diye düşündüm çünkü şiirsel kısımlar başarılı bir şekilde aktarılmış. Bu da kitapta bir koronun söylediği şarkıdan dökülenler, benim çok hoşuma gitti:

Ne zaman bir yıldıza bakıp bir dilek tutarsın,
 Seni sen yapan atomlara varırsın.”

Kitapta çizdiğim pek çok kısım oldu. Ayrıca kitabın içindeki çizimlerin bu kitabı yazan fizikçi tarafından çizilmiş olması çok hoş. Çizimler hem güzel hem de çok açıklayıcılar. Sadece kitapta çok olmasa da gözden kaçmış bazı yazım hataları var (ayrı ya da birleşik yazılmış –de(-da), de(da)lar). Bunun dışında baskısı ve içeriğiyle konusu itibariyle bazen anlaşılması güç de olsa gayet hoş bir kitap.

Ebru

Hiç yorum yok: