23 Haziran 2011

Elif Şafak-Med Cezir Yazıları


Baba ve Piç” kitabını her rafta görmeye başladıktan sonra duydum Elif Şafak ismini. Hani entelektüel kimliğimize(!), başkalarından farklı oluşumuza zeval gelsin istemeyiz de listelere girmiş popüler kitaplardan uzakta tutarız kendimizi, içlerinde neler taşıdığını okumadan biliyor olduğumuz önyargısıyla. İşte benimki de o hesap, sırf dikkat çekmek amacıyla koyulmuş bir ismi olduğunu düşündüm önce “Baba ve Piç”in, sonra da diğer kitaplara benzediğini.

Ardından “Aşk” kitabı çıktı. İçinde “Mevlana ve Şems” isimlerinin anıldığını duyar duymaz heves ettim okumaya, Mevlana’yı anlatan her kitaba etiğim gibi. Başka başka ağızlardan okuduğum aynı hayatı, böylesine içselleştirerek, yazdıklarını yaşar gibi anlatan yazarın bu başarılı romanını okuduktan sonra tüm önyargılarım kırıldı. Diğer kitaplarını okumaya da heveslendim sonra. Hem umduğumu buldum hem de kendini tekrar etmeyen satırlar arasında gezinmekten keyif aldım. Araf’ından ayrı, Mahrem’inden ayrı tatlar. Özellikle “Aşk”ı okurken, bir yandan da gıpta ettim yazarın dilinden akanlara. Çünkü hepsinde hayata karşı kabullenmişlik, naiflik, her şeye karşı olumlu ve olağan karşılayıcı bir tavır vardı. Bazen ucunu kaçırdığımı düşünüp, sivri köşelerimden ürküp kendimi kendimden soğuttuğum kendim geldi aklıma. Bazen olaylara ya da insanlara karşı takındığım sabırsız ve tahammülsüz tavırlarım beni yormalı mıydı? Haksız olduklarını bile bile susup zamanını mı beklemeliydim? Demek ki bunu yapabilen, öyle hissedip sürekli öyle yaşayabilen insanlar vardı. Var mıydı?

Elif Şafak’ın Med-Cezir Yazıları kitabını okuduktan sonra kendimi daha iyi hissettiğimi söylemek zorundayım. Radikal Gazetesi için hazırlanmış bu kitap, yazarın kadınlık, kimlik, kültürel bölünmüşlük, dil ve edebiyat konulu yazılarının bir araya getirilmesinden oluşuyor; en azından kitabın arkasında böyle bir cümle var. Elif Şafak bu yazılarda kızgınlıklarını dile getiriyor, karşı duruyor, çekinmeden sarf ettiği cümlelerde insanın içindeki adalet ve önyargıları üzerine gidiyor sanki. Bununla birlikte sürekli yolculuktan bahsediyor, tıpkı benim gibi. Her ne kadar çok farklı kulvarlarda olsa da bu yolculuklar, gözümün önünde duran valizlerle bir o yana bir bu yana gidiyorum ben de. Hayatım ve hayatımız yolculuk üzerine kurulu. Yazar bu yolculuklar arasında kendi ülkesiyle diğerlerini karşılaştırıyor. Sürekli dışarıda olan insan ister istemez yapıyor bunu. Neden diyorum sürekli, neden benim ülkemde kişisel bilinç çok az insanda gelişmiş? Neden çevremizi ve etrafımızdakileri umursamaz halde yaşamak için çaba sarf ediyoruz? Neden, neden… böyle pek çok soru var.

Kitapta hışuma giden pek çok paragraf oldu ama alıntı yapılamayacak kadar uzunlar. Açıkçası tümünü okumaktan keyif aldım, yazarın diline, kıvrak zekasına yeniden hayran oldum. Özellikle bir kadın olarak, kadına dair meseleleri ele alışı kayda değer.

Ebru

2 yorum:

fafatuka dedi ki...

yazarın çeşitli köşe yazılarından derlenen iki kitabı var, biri bu, biri de firarperest. en iyi olanını okumuşsun, med cezir'deki elif şafak kalemi çok daha keskin, emin, cesur (ben öyle hatırlıyorum en azından) . firarperest o kadar değil mesela.

MorBaykus dedi ki...

Elif Şafak'ın naif anlatımı kadar bu keskin diline de hayran oldum. Firarperest de kitaplığımda beni bekliyor, umarım onu da severim. Hatta az önce Siyah Süt'ü bıraktım elimden. Ne diyeyim hepsini ayrı ayrı seviyorum kitaplarının...
Yorum için ayrıca teşekkürler Fafatuka, bakalım ben de aynı şeyi mi düşüneceğim, merak ettim.
Sevgiler
Ebru