Michael White / John Gribbin
Uzun bir zaman önce bir kitap geçmişti elime: Sırırsız Güç. Bu kitap; insanın, olmak istediği birinin hayatının izini sürerek onun yaptıklarını yapıp model alarak onun kadar başarılı ya da iyi olma yolundaki adımlardan bahsediyordu. Yani tahminimce böyle bir şeyler demek istiyordu çünkü kitabın ancak birkaç sayfasını okuduktan sonra elimden bıraktım. Maddesel ve yüzeysel bir anlatımı vardı kitabın. Satışı arttırmak için üstün körü bir yöntem seçilmiş diye düşündüm. “Secret(Sır)” kitabında ve filminde de aynı şeyleri hissetmiştim. Konunun özünden habersiz olan bir insan için, anlatmaya çalıştığı felsefe “başarının on yolu” gibi basit bir hale bürünmüştü.
Neden anlattım şimdi bunları? Ne alakası var Stephen Hawking’le? Biyografi okumanın tadına vardığımdan beri aklıma başlayıp da sonlandırmadığım bu kitap geliyor. Sınırsız Güç’ün içeriğini tam olarak desteklemesem de aslında demek istediği şey çok da yanlış değildi. Bu evren için kalıcı katkılarda bulunmuş ya da tarihe adını yazdırmış insanların hayatını okurken onlar gibi yaşamaktan ziyade, onlar gibi düşünebiliyor olmanın önemli olduğunu sanıyorum. Stephen Hawking'in zekasına sahip olmak için onun yolunu izlemek imkansız görünüyor, onun gibi olabilmek için zaman ve evrenin o anki ritmi böyle bir zekanın oluşumuna el vermiş adeta. Çocukluktan başlayan deha potansiyeli ve bu dehayı ortaya çıkaracak koşullar onun için ön ayak olmuş gibi. Ya da tıpkı üzerinde çalıştığı kuantum fiziğinin ve ardından gelen felsefesinin anlattığı gibi, bizler onun gözlemindeki seçiciliğin gıpta edilesi yansımasını izliyoruz.
Stephen Hawking’i kara deliklere, evrene, var oluşa ve yaradılışa olan merakım yüzünden üstün körü tanıyordum. Dolayısıyla kitabı görür görmez okumaya koyuldum. Öncelikle bu kavramların bilim gözündeki formüllü ayrıntılarından pek anlamadığımı belirtmeliyim. Benim gibi, bu konuların çok derinine inmemişseniz kitabın isminden korkmayın. Çünkü çok akıcı ve basit bir dille yazılmış. Kitapta, Stephen Hawking’in bilim adamı kimliğiyle beraber, sakat(kitapta bu şekilde kullanıldığı için bu kelimeyi tercih ettim) bir insan olarak neler başardığını anlatılırken bilimin gelişimi ve kuantum fiziği hakkındaki süreç de aktarılıyor. Bu konular ilginizi hiç çekmiyorsa sıkılabilirsiniz ancak.
Stephen Hawking hakkında merak ettiğim insancıl sorularım vardı. Öncelikle doğduğundan beri mi tüm vücudu felçliydi ve böyle bir insan bir bilim adamı olarak tanrıya inanır mıydı?
Stephen Hawking 1942 yılında sağlıklı bir çocuk olarak dünyaya gelir. Eğitimli bir ailenin çocuğudur. Tahmin edersiniz ki öğrencilik yıllarından itibaren zekası fark edilir. Fiziğe karşı doğal bir yeteneği olduğu söylenmektedir. 1962 yılında Jane adlı bir doktora öğrencisiyle tanışır. Kendisi de doktorasını yaptığı bu dönemde vücudunda bazı aksaklıklar ortaya çıkar. Sıklıkla dengesini kaybederek belirgin sakarlıklar yapmaya başlar. 1963 yılında üniversiteden tatil için eve geldiğinde doktor olan babası bu durumu fark eder ve onu bir takım testler için hastaneye götürür. Kısa bir süre sonra çocuklarının ALS hastalığına yakalandığını öğrenirler.
“ALS omuriliğin sinirlerini ve beynin istemli motor faaliyetlerini üreten kısmını etkiler. Hücreler belli bir zaman içerisinde yavaş yavaş çöküntüye uğrar ve beden kaslarındaki atropi sonucu felce neden olur. Beyin bu hastalıktan etkilenmez.”
Bunun ardından Hawking’in her an öleceği beklenir. Hastalık aniden nüksetmez. Belirtiler yavaş yavaş ortaya çıkar. Ölümünün yakın olduğunu öğrendiği bu ilk dönemde kendine çekilir ve derin bir depresyona girer. Bu durumundan çıkmasını ve Cambridge’ye dönmesini sağlayan bir olayı şöyle anlatır:
“hastanedeyken, yanımdaki yatakta, lösemiden öleceğini anladığım bir çocuk vardı. Hoş bir görüntü değildi. Açıktı ki durumu benden çok daha kötü olan insanlar vardı. En azından benim hastalığımda kendimi hasta gibi hissetmiyordum. Ne zaman kendime acıma eylemine kapılsam, bu çocuğu hatırlarım.”
Sonra ölüm cezasına çarptırıldığını ve cezası ertelendiğinde yapmak isteyeceklerini düşünür. Farklı bir düşüncesi hayatını başka biri için adayabileceği olur. “Bir şekilde öleceksem, iyilik yaparak ölebilirim” diye düşünür. Kendini iyileştirmekte kullandığı bu yöntemleri, irade ve kendine olan inancının ne kadar kuvvetli olduğunu anlatmaya yeter sanırım.
“Durumunun şaşırtıcı ironik yanlarından biri Hawking’in, gerçekten sadece beynine ihtiyaç duyacağı ender işlerden biri olan, teorik fizik çalışmalarına başlamış olmasıdır. Eğer deneysel fizikçi olsaydı kariyeri biterdi.”
Böylece çalışmalarına devam eder. Onun fiziki durumunu ve hastalığının ne derece kötü olduğunu bilen Jane ile evlenir. Her an ölebilecek biriyle evlenmiştir Jane ve onu nelerin beklediğini de tahmin etmektedir. Öğrenimlerine devam ederlerken Hawking’in durumu her geçen gün kötüye gider. Maddi sıkıntılar yaşarlar, sıklıkla ev değiştirirler, taşınırken arkadaşlarından yardım alırlar. Jane’in Hawking’e katkısı çok büyüktür. Ardından Hawking yükselmeye başlar. Konumu arttıkça kötüleşen bedenine rağmen yaşantısı olabildiğince kolaylaşır. Önce bir sopa yardımıyla yürüyebilir hale gelir. Ardından yazı yazamaz, Jane bu konuda ona yardımcı olur.
“kendisine yaşamak için iki senesi olduğu söylendikten on sene sonra, (ve ümit vaat eden kariyerini kısa kesecek olan hastalığının ilerleyişinden beş yıl sonra), Hawking’in araştırmaları hızlı bir ilerleyişe geçmiştir.”
Kara delikler üzerine araştırmalara başlar, üç çocukları olur ve fizik dünyasında da tanınır. Kara delikler ve kuantum fiziğini birleştirir. Teorileri hakkında pek bir şeyden bahsedemeyeceğim çünkü pek çoğunu kendime yetecek kadar anlayabildim. Kabaca; kendi içlerine çöken yıldızlar kara delikleri oluşturur. Evrenimiz de bir kara deliktir. Çökmeyle meydana gelen büyük patlamadan sonra evren genişlemeye başlar. İlk halinde gezegenler birbirine çok yakınken şişen bir balonun üzerindeki işaretler gibi gittikçe birbirlerinden uzaklaşırlar. Bu da evrenimizin bir sonu olduğu anlamına gelir ama bizden başka, birbirinin içine geçmiş pek çok evren var demektir. Bu da sonsuzluğu doğurur. Bu bahsettiklerim en basit haliyle benim bildim şeyler.
“… pek çok açıdan bir karşı parçacık kendisine denk parçacığın aynadaki görüntüsüdür: örneğin elektron eksi değerlik taşırken, pozitron artı değerlik taşır. Bir parçacık kendi karşıt-parçacığı ile bir araya gelince birbirlerini yok ederler.”
“…kuantum teorisine göre boşluk “ismen olmasa da fiilen var olan” parçacıklarla kaynayan bir denizdir. Elektron-proton gibi çiftler sürekli olarak yaratılır, birbirleriyle etkileşime girer ve kuantum yasasına göre kaybolur. Sonuçta, enerji salınmaz, ama her zaman ismen olmasa da fiilen mevcut olan parçacıklar, gerçekliğin eşiğinde, mevcudiyette yanıp söner.”
Hawking, dönemin Einstein’ı olarak görülmeye başlanır. Daha otuzlu yaşlarında pek çok başarıya imza atar. Hawking’in biraz huysuz, biraz sabırsız bir kişiliği vardır. Kendisiyle çalışanlardan da kendisi gibi pratik bir zeka ve çalışma özverisi bekler. Doğal olarak karşısındaki insandan beklentisi yüksektir, bu nedenle onunla çalışmak bazen zordur.
Gelelim bir bilim adamı olarak inanç ve din kavramlarına yaklaşımına.
“Hawking din üzerinde etkisi olan bir alanda çalışmaktadır. Araştırmaları evrenin başlangıcı ve ilk evreleri ile ilgilidir. Bundan daha dinsel bir konu olabilir mi?” diyor kitabın yazarları. Hawking ise:
“Tanrı kavramını anmadan Evrenin başlangıcından bahsetmek çok zordur. Benim Evrenin başlangıcı üzerine çalışmalarım bilim ve dinin kesiştiği sınırdadır, ama ben bilim tarafında kalmaya çalışıyorum. Tanrının bilimsel kurallarla tanımlanamayacak yollarla davranması oldukça mümkündür. Ama bu durumda, bu kişinin sadece kişisel inançlarıyla çalışması gerekir.”
“…Hawking ise bir ateist değildi; sadece inanç fikrini Evren hakkındaki görüşlerinin içine yerleştiremiyordu;
‘ Üç yüz milyar yıldız bulunan bir galaksinin uzak banliyölerinde çok ortalama bir yıldızın önemsiz bir gezegeninde öyle önemsiz yaratıklarız. Bize önem verecek hatta mevcudiyetimizi fark edecek bir Tanrı’ya inanmak o kadar zor ki’”
“…bunları belirsiz bırakmaktan keyif alıyor gözükmektedir. Tanrı için ihtiyacı sınırlandırarak, Tanrı’nın mevcudiyetini hepten inkar etmekten uzak duruyordu.”
Eşi Jane, Hawking’in fiziki durumunun kendileri için sorun teşkil etmediğinden bahseder. Onun her geçen gün kötüye giden her durumunu Hawking’e yardım eden etkenler olarak görür. Hawking yürüyemez hale geldiğinde onun için hayat bir derece kolaylaşmıştır diye düşünür. Çünkü böylece elektrikli-tekerlekli sandalyesiyle işine gitmek için daha az çaba sarf etmesi gerekmektedir. Hawking soluk alıp veremeyecek kadar onu kötü duruma getiren bir kriz geçirdiğinde konuşması ancak yakınları tarafından çok dikkatle dinlendiğinde anlaşılabilir haldedir. Ona ilk müdahalede bulunan doktor Hawking’i televizyondan tanımaktadır ve birkaç gün öncesinde ALS hastalığı ile ilgili bir televizyon programı izlemiştir. Bu yüzden bir ALS hastası için hangi ilaçları kullanıp kullanmaması gerektiğini bilir ve pek çok ALS hastasının ölümüne neden olan bu krize doğru müdahalede bulunup onun hayatını kurtarır. Bunun sonunda Hawking konuşma yeteneğini tamamen kaybeder ama bir bilgisayar programcısı tarafından hazırlanan ses cihazıyla net bir konuşmaya kavuşur. Jane ve Stephen yaşadıkları olayların kendi çıkarları için olduklarına inanırlar, bu kısımlar benim için çok dikkat çekiciydi. Jane için ilerleyen zamanda evliliklerindeki zor taraflardan biri kendisini bu akademik ortam içinde bir aksesuar olarak hissetmesi, ikincisi ikisinin de dine olan farklı bakış açılarıdır:
Jane, Hawking’in tanrı hakkındaki düşüncelerine rağmen şöyle söyler:
“tanrıya olan inancım olmadan, bu durumda yaşayamazdım. İlk olarak Stephen’la evlenemezdim, çünkü benim bunları sürdürmemi sağlayacak iyimserliğim olmazdı ve bütün bunları yürütemezdim.”
Jane:
“bir insanın yaşlandıkça daha geniş bakış açısı olması daha kolaydır. Onun koşulları ve durumunun faziletleri nedeniyle tüm resim, diğer bir insanın tüm resminden o kadar farklı ki Tanrı anlayışını veya Tanrı’yla ilişkisinin ne olabileceğini başka hiç kimse anlayamaz diye düşünüyorum.”
Hawking ailesi üç çocuklarının ardından üniversiteden gelen parayla kıt kanaat geçinmeye başlar. Jane’e bir şey olması durumunda aileye ne olacağı ya da maddi durumlarının kötüye gitmesi halinde onları nasıl bir geleceğin beklediği kaygısıyla Hawking kuramını ve evrenin oluşumunu anlatacağı popüler bir kitap yazmaya karar verir. Bunun için yayınevleriyle görüşmelere başlanır. Bu arada Hawking’in bakımında yardımcı olmak üzere eve doktora öğrencilerinden birini almayı uygun görürler. Bu durum evlerinde kalan ve Stephen Hawking’in bakımından okula gidip gelmesinde yardımcı olan öğrenciler için de iyi bir konumdur. Öğrenciler bu şekilde Hawking’i ve düşünüş tarzını daha yakından tanıma imkanı bulurlar.
Zamanın Kısa Tarihi adlı kitap için henüz ilk sayfaları hazırken birçok yayınevinden teklif gelir. Aralarında Türk bir yayınevi de vardır. Derken kitap tahmin ettiklerinden çok daha fazla satar, haftalarca en çok satanlar arasında yer alır ve ardından Stephen Hawking sadece fizikçiler değil halk arasında da dünyaca üne kavuşur. Böylece hayatını ve çocuklarını da garanti altına almış olur. Kitabının sonuna şunu eklemiştir:
“Ancak eksiksiz bir teori bulursak, o zaman bu sadece birkaç bilim adamı değil, genel olarak hepimiz, filozoflar, bilim adamları ve sıradan insanlar, “biz ve Evren niye mevcuduz?” sorusunu hep beraber tartışabiliriz. Eğer yanıtlayabilirsek, bu insan aklının en yüce zaferi olacak, çünkü o zaman Tanrı’nın aklından geçenleri bilebiliriz.”
Kitap yazarlarının şu yaklaşımı da gayet hoş:
"Öyle görünüyor ki bilim bir gün “nasıl” sorusunu cevaplayabilecek ama “neden” sorusunu cevaplayamayacak."
Stehen Hawking sayamadığım kadar ödülün sahibi olur. Bu arada engelli insanlar için yardımlarda bulunur, maddi destek verir. Röportajlarında sıklıkla bu konuya dem vurur. Jane ile evlilikleri yirmi beş yılın sonunda biter. Ardından Hawking hemşireliğini yapan Elaine Mason’la evlenir. Bu durum basın tarafından hoş karşılanmaz.
Zevkle okuduğum kitaplardan biriydi bu kitap. İnsanın kendini geliştirmesinde engel tanımayan bir hayat ve onun hayatımıza yansıyan çalışmalarıyla okumaya değer.
Ebru
Biyografi: Stephen Hawkink
Bilim Dünyasından Bir Hayat
Michael White / John Gribbin
Inkılap Yayınları
2 yorum:
merhaba, şimdi blogunuzu keşfettim.vee yazın geldiğiniz eve yani yalovaya yakın yerde oturuyorum.gezmeyi sevmeniz,kitaplar,filmler çekti beni..bu kitabı devamlı görüyorum ama okumak kısmet olmadı.biyografileri çok severim.en kısa zamanda okuyacağım..
sevgiler..
Merhabalar Buket Hanım,
Bu kadar geç cevap yazdığım için kusuruma bakmayın. Uzun aralıklarla internet bulabiliyorum, bu sırada Özlemciğim de yorumları onaylıyor.
Çok sevindim yazmanıza, Yalova'yı henüz tanıma fırsatı bulamadım aslında. Sizinle irtibata geçmek isterim, kitabı da seveceğinizi umuyorum.
Sevgiler.
Ebru
Yorum Gönder