08 Nisan 2010

İzmir’den Cezayir - İspanya

Yaklaşık bir aydır farklı bir gemideyiz. Artık gemimiz bir konteyner ve Akdeniz içi çalışıyor, sık sık da Türkiye’ye uğruyor. Bu durumun hem olumlu hem de olumsuz yanları mevcut.

Öncelikle bu gemimizin kamarası diğer gemiye oranla çok daha büyük, elbette bu iyi bir şey ama gemi içindeki hareket alanı da yükleme şeklinden kaynaklı çok daha küçük. Bu küçük gemimizle Cezayir, İspanya ve Yunanistan seferlerini tamamladık.
Cezayir’de limandan izin verilmediği için dışarıya çıkış yoktu ama sanıyorum en güzel Arap
şehirlerinden biriydi. Neyse ki şehrin içine yanaştığımız için bir dürbünle insanları incelemek ve şehri seyretmek serbestti. Bir tepede kaleye benzer tarihi bir yapı, diğer tepede haşmetli bir katedrali ile kentte Fransız etkisi hakimdi. Bu iki kültürün karışımından güzel bir şehir yükseliyordu. Uzaktan görebildiğim kadarıyla kadınların çoğunluğu örtülüydü.
Bir süre sonra Cezayir’in Annaba limanından ayrılıp çok kısa süren bir yolculuğun ardından İspanya’nın Valensiya şehrine ulaştık. Bu gemideki seferlerimizin iyi yönlerinden biri de limanlarının şehir merkezlerine çok yakın olması imiş ama bence tartışılır; bazen yürüme mesafesi için uzun ama taksi bulabilmek için kısa
mesafeler olduğundan uzak limanlar olması daha avantajlı sayılabilir. Kötü kısmı ise liman ve sefer süreleri o kadar kısa ki bir dolmuş misali diğer limandayız ya da birkaç saat sonra o limandan da kalkıvermişiz. Limanlarda kalış süremiz saatlerle, sefer süremiz de günlerle sınırlı.

Bu yolculuğumuz sırasında Avrupa’yı hiç merak etmediğimi fark ettim. Limanlardan her ayrılışlarımızda yazdığım yazıların yerini, birkaç ülkeden sonra tamamının tek bir sayfaya sığmasının nedenlerinden biri de bu. Gerçi haksızlık etmeyelim, İspanya’da kısa bir sürede ve küçük bir alanı gezme imkanımız oldu. Hem İspanya hem de Yunanistan’da
dolaşıyor olmanın benim için İstanbul’da Beyoğlu, Kadıköy ya da İzmir’de dolaşmaktan çok büyük bir farkı yoktu. Aslında bu ülkelerin en güzel taraflarından biri liman kentlerinin geç saatlerde bile güvenli görünüyor olması ve konuşmadığınız sürece bizi de kendilerinden sanmaları.

24 Mayıs 2009






Hiç yorum yok: