26 Nisan 2010

İspanya-Barselona

Çok güzel bir şehirdeydik dün; sanatın, mimarinin, düzenin ve mutlu Akdeniz insanının şehrinde; İspanya limanları içinde en güzellerinden biri olarak anlatılan Barselona’ydık. Limana yanaşma saatlerimiz el verdi ve dışarıya adım attık.


Şehir merkezine ulaştığımızı Christoph Colomb heykelinden anladık. Sahili takip ederek yürüdük ve yürüdükçe şehir bizi içine çekmeyebaşladı.


Canlı bir sahil kasabasının büyük bir kent ile karışımından oluşmuş bir mekanın içinde hem tatil yapıyor gibi hem de göz zevkimizi tatmin ederek ilerledik.

Gösterişli heykeller, geniş meydanlar, ilginç köprüler, büyük alışveriş merkezleri ve çok güzel binalar arasında dolaştık. Barselona’da görülmesi gerekli yerlerdenbiri de Gaudi’nin yapmış olduğu büyük bir katedraldi, fakat bulunduğumuz yere biraz uzak olduğu için kısa bir kararsızlıktan sonra oraya gitmekten vazgeçtik.


Saatin biraz geç oluşu yüzünden kapanmış olabileceğini düşündük. Katedrali karşıdan görsek bile içine girememe ihtimalimiz vardı.

Üstelik bulunduğumuz mekanı da tam anlamıyla gezememiştik. Katedralin fotoğraflarını kartların ve turistik amaçlı satılan eşyaların üzerinde gördüğümüzde bu yapının insan eseri olamayacağını geçirdik aklımızdan. Muhteşem görünüyordu.


İstiklal caddesine benzeyen geniş bir caddede yolumuza devam ettik. Burası; hem trafiğe açık olacak kadar hem de orta kısmının kalabalık insan grupları için rahatça yürüyebileceği ve sağlı sollu bar- kafeler sığabileceği gibi genişti. Sadece yürümüş olmanın bile insanın eğlenmesine yettiği bir caddeydi.


Her adım başında farklı ve enteresan kostümlerle, önlerinde para kutularıyla dikilen, dans eden şov ve sihirbazlık gösterileri yapan insanlar, palyaçolar, ressamlar, üç dakikada karikatürünüzü çizen karikatüristleriyle capcanlı ve sanat dolu bir mekan.


Cadde boyunca bu saydıklarımdan birinin başında toplanmış gülümseyen ve alkışlayan insanlar. Bunlar içinde en çok ilgimizi çeken karikatürist ve elinde oynattığı bir kafa ile şarkılar söyleyip insanlarla atışan kuklacıydı.


Bu güzel gezimizi saatin nasıl geçtiğinin farkına varmadan ve mütemadiyen yürüyerek tamamladık.

Şehrin içinde de pek çok Türk’le karşılaştık. Dönüş yolunda bindiğimiz taksici nereli olduğumuzu öğrendikten sonra Türkiye’nin AB’ye girip giremeyeceğiyle alakalı bir muhabbet açtı.





Bu arada fiyatların bu ülkede de yüksek oluşunu söylemeden geçemeyeceğim. Örneğin Türkiye’de 1-2 TL’ye alabileceğiniz bir magnet burada Türk Lirasıyla 7TL’ye satılıyor. Diğer ürünler de bu oranda pahalılık gösteriyor.

Şimdiyse Yunanistan’ın Pire’sine doğru demir aldık ve

önümüzde yaklaşık 3 günlük bir sefer var. Bambaşka kültürleri farklı gelenekleri ve yaşam felsefeleriyle, insan topluluklarının düzenlerinde bir yapbozun parçalarını oluşturuyoruz.










30 Mayıs 2009 Cumartesi

Ebru

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Demek ki filmlerde izlediğim gibi gerçekten de güzel bir şehirmiş Barselona.Ayrıca yazılarını okumak çok keyifli Ebru'cum.

MorBaykus dedi ki...

Uzaklardan yorumunu okumak da öyle Nurhan'cım, gerçekten güzel bir şehir Barselona...
Ebru

nadirritchie dedi ki...

Ne kadar şanslısın Ebru , farklı yerler gezip farklı kültürler tanımak bir hayal gibi geliyor inan bana ... Küçükken hayalim neydi biliyormusun o çocuk aklımla , motosikletim olacaktı ve tüm dünyayı gezecektim . Şimdi gel gör ki tıkıldık kaldık bu düzenin içerisine :(

MorBaykus dedi ki...

Sevgili Nadir,
Hepimizin hayalleri ve bazen olmayacağını bilsek de kurduğu düşleri var. Açıkçası benim uzak ülkeler görmek gibi bir hayalim yoktu. Eşim sayesinde aslında bizim için iş olan bir yolculuk, kısmi ülke gezilerine dönüşüyor, bu da bu işin hoş tarafı. Diliyorum ki gördüklerimizi az da olsa aktarmaya çalışarak hayallerine bir ucundan olsun dokunabilmişizdir...
Sevgiyle...
Ebru